22 Temmuz 2008 Salı

Tarihin çığlıkları!

Süleymanlı’daki tarihi eserler her gün yavaş yavaş yok oluyor.
Ilıca’nın hemen yanıbaşındaki, Süleymanlı’da (eski adıyla Zeytun) bulunan ve Selçuklular dönemine ait olduğu bilinen tarihi eserler, ilgisizlikten, sevgisizlikten, sorumsuzluktan ve en önemlisi tarih bilinci kıtlığından dolayı, bağıra bağıra yok oluyor. Geçen yıl, Ağustos ayında Kahramanmaraş Valisi Mehmet Niyazi Tanılır tarafından Köye yapılan ziyaret sırasında gündeme gelen tarihi eserlerin; restorasyonu için yeşil ışık yakılmıştı. Biz de “NİHAYET” başlığı haberimizle duyurmuş ve kamuoyu adına sevinmiştik. Ama, maalesef arkası gelmedi ve Vali Bey’in orada konuştukları öylece kaldı. Geçtiğimiz aylarda, konu İl Genel Meclisi Kültür komisyonunda yine gündeme gelmiş ve Komisyon başkanı Ramazan Okumuş tarafından konuya bianen İl Kültür Müdürü Seydi Küçükdağlı suçlanmıştı. (Küçükdağlı'ya büyük suçlama! adlı haberimize bakınız)
Suçlamanın ardından konunun taraflarından hiçbir açıklama yapılmazken tarihi eserler yıkılmaya devam ediyor.
Eserlerin bir kısmı zaten yok olmuş durumda. Örneğin manastır ve kiliselerden şu an herhangi bir iz kalmadığı gibi; ayakta kalan ve zamana direnmeye çalışan eserlerin durumu ise içler acısı.


Zetyun Kalesi:
Kale, Jandarma karakolunun taşınmasından önce, en azından korunuyordu. Her gelen, elini kolunu sallaya sallaya çıkamazdı oraya. Ama şimdi ne koruma var, ne de bakan… Ne sur kalmış, ne kapı… Üzerinde nazlı nazlı dalgalanan şanlı bayrağımız da olmasa, kale demeye bin şahit ister. Oysa restore edilip surlar yeniden yapılsa, bir görkeme kavuşsa…


Kanlı Köprü:
Kanlı Köprü’nün durumu kaleden daha beter. Yıkıldı yıkılacak gibi duruyor. Üzerinden geçemeye insanlar korkuyor artık. Öyle ki, köprünün üstünün bir tarafı nisbeten sağlam gibi(!) durmasına karşın; diğer tarafında ancak bir insanın geçebileceği kadar bir yer kalmış durumda.
Oysa restorasyonu yapılıp, insanların her iki taraftan da köprüye inmelerini sağlayacak merdivenler inşa edilse ve köprü hakkında bir kitabe konularak, insanların bilgilenmesi sağlansa…

Selçuklu Hamamı:
Galiba ayakta kalan eserlerin en can çekişeni tarihi hamam olsa gerek. Zaten dışarıdan bakıldığında artık orada bir hamam olduğunu anlayamazsınız. Ancak Ilıca’da Belediyesi tarafından dağıtılan broşürlerden aklınızda kalanla, orada bir hamam olduğunu bilebilir ve sorgularsınız. Hamama sıcak su verilsin demiyoruz. Sadece restore edilerek çöken kubbesi yapılsa ayağa kaldırılsa ziyaretçilere açılsa yeterde artar bile.

Üç Oluklu Selçuklu Çeşmesi:
Şimdilik(!) en sağlam eser çeşme gibi görünüyor. Şimdilik diyoruz çünkü oda yakında S.O.S vermeye başlar. Belki de oluklarından akan buz gibi suyu içen insanların tesellisiyle ayarta durmaya çalışıyor, biraz mahcup da olsa. Ama onunda durumu pek iç açıcı değil. Çatısının kenarlarından otlar sarkıyor ve insanlar su içerken oluklara zor yanaşıyor. Ziyaret eden, su içen çok, ama bakım ve temizlik sıfırın altında maalesef. En azından ön tarafı, aslına uygun olarak taş döşense de su içmek isteyen insanlar su içerken dereye salar gibi bacaklarını çemremese…

Çeşmenin karşısındaki değer köprü:
Köprünün ismini çeşmenin karşısındaki olarak tanıttım…
Belki de onunda bir ismi vardı bir zamanlar ama şimdi isminin yok olduğu gibi kendiside yok gibi. Var ama yok gibi. Bulunduğu yer itibarı ile insanlar tarihi çeşmeye yoğunlaştıkları için kimse onu fark etmiyor. Oysa o da tarihi bir yapı ve o da diğer eserler gibi tanıklık etmiş bir çok olaya. Şimdi kimse, onun fakında bile değil. Kanlı Köprü’ye göre nisbeten sağlam sayılır ama onunda etrafını ağaçlar sardığı için fark edilmiyor. Beklide çığlık atıyor gelenlere fark etsinler diye, ama onu duyan yok.

Oysa her şeyi tam tersine çevirmek çok kolay. Tarihi eserler restore edilse, köylü tarih hakkında bilinçlendirilse, evler ve sokalar o tarihi doku bozulmadan bakımı yapılsa tertemiz ve pırıl pırıl bir Süleymanlı olsa…
Süleymanlı’nın neyi eksik Bursa’nın Cumalıkızık Köyü’nden.

Evet Sayın Valimiz ve Sayın İl Kültür Müdürümüz, bu haberimizle, tarihi eserlerin çığlıklarını size duyurmak için aracı olduk. Siz büyüklerimizin vicdanı rahat mı, bu eserlerin bu içler acısı hali karşısında? “Hayır rahat değil” diyorsanız o zaman neyi bekliyorsunuz?
Yoksa bir tarihin çığlık çığlığa yok olmasını mı?